Popüler Yayınlar

15 Nisan 2020 Çarşamba


Yüzyıllar boyunca çağdaş ve korunaklı bir şehir olan Gelibolu, her dönemde yetiştirdiği aydınları ile millete hizmette önemli roller üstlenmiş bir yerdir. Bir zamanlar tüm dünyada ün salmış Kemal Reis, Kaptanıderya Kaymak Mustafa Paşa, Trablusgarp Valisi Dayı Mustafa Paşa gibi şahsiyetler bu kişilerden sadece bir kaçıdır.
Gelibolu aynı zamanda Rumeli’nin dini merkezlerinden biri de olmuştur. Bu nedenle Gelibolu’da birçok tekke, zaviye ve tarikat da kurulmuştur. Hemen hemen her mahallede birkaç tekke ve zaviye vardı. Özellikle Mevlevilik, Konya’dan sonra en büyük etkisini Gelibolu’da göstermiştir. Bu yüzden bir zamanlar Gelibolu’ya “Medine-i Münevvere-i Gelibolu” da denilmeye başlamıştı. Böyle önemli bir merkez haline gelmiş olan Gelibolu’da hiç şüphesiz tasavvuf edebiyatı da gelişmişti. Ülkenin yetiştirdiği şairlerin birçokları ilahi, koşma ve aruz vezniyle eserler meydana getirmişlerdi. Bunlardan 16.yüzyılda yaşamış olan saz şairi Ayari’yi, Cami mahlasını kullanan ve Mısır’da hazine kâtipliğinde bulunan Ahmet’i, yine 16.yüzyılda yaşamış olan ve Ceşmi mahlasını kullanan Şair Mustafa Ali’yi ve Ahmet Celalettin Dede’yi sayabiliriz. Şair Mustafa Ali tarafından kaleme alınan ve halk arasında “Gelibolu İlahisi”  olarak ün kazanmış ve Gelibolu’yu en güzel anlatan şiir şöyledir:
Gelibolu’yu seyreyle gör ey gafil ne canlar var,
İhata eylemiş anı ki bildim yüz bin erler var,
Misal-i bağ-ı cennet teferrücgahı yerler var,
Çağırırsan bu deminde yetişir anda Pirler var.
            Muhammediye sahibi Yazıcızade server var,
           Dürrü Meknun-u Envar-ı yazan Ahmedi Bican var.
Kuşatmış kıblesin derya müferrahtır Namazgâhı,
İderdi Hızr ile suhbet müsellada varıp gahı,                                                                      
Tutuştu elinde varak iderdi der ile ahı,
Olup talimde üstadı o canın ol cihan fahri.
            Muhammediye sahibi Yazıcızade server var,
           Dürrü Meknun-u Envar-ı yazan Ahmedi Bican var.
Ali Baba mekân etmiş varıp baş çeşme yanını,
Sinan Paşa sebil etmiş din için kuşça canını,
Coşar her kim varıp görse azade makamını,
Çü üçler yediler kırklar sancak etmiş mekanını
            Muhammediye sahibi Yazıcızade server var,
           Dürrü Meknun-u Envar-ı yazan Ahmedi Bican var.
Gör Mehmet Efendi’yi mesken edindi dağ başını,
Kerametle celalinden anarlar onun savaşını,
Ayakdaşı Firdan Dede akıtıp çeşminin yaşını,
Alaettin Efendi2nin keramet ederler işin,
Kendi kıldı namazın göre ne canlar içre canlar var.
            Muhammediye sahibi Yazıcızade server var,
            Dürrü Meknun-u Envar-ı yazan Ahmedi Bican var.
Tekke Baba’yı seyreyle bahre karşı durağıyla,
Süleyman Bey kucağıyla, Karaca Ahmet olur meşhur çırağıyla,
Bizi bunlarla haşreyle deyi dağı fırağıyla,
Müstecap ola duası dua harmanı yerler var,
Muhip ulu fıkarası göre ne can içre canlar var.
           Muhammediye sahibi Yazıcızade server var,
            Dürrü Meknun-u Envar-ı yazan Ahmedi Bican var.
Bu bir sırrı hidayettir,
Bu bir keşfi keramettir,
Velisi çok vilayettir,
Neziri yok bu dünyada


Dr. Nihat Atabay

12 Nisan 2020 Pazar

1912 Şarköy-Mürefte Depremi’nin Çanakkale ve Gelibolu’daki Etkileri


1912 yılı (27-28 Temmuz 1328) 8-9 Ağustos tarihinde Edirne, Çorlu, Gelibolu, Mürefte, Şarköy, Dedeağaç ve Çanakkale’de etkili olan bir deprem meydana gelmişti. Bu depremin Kocaeli ve Adapazarı civarında da hissedildiği bilinmektedir. Depremin bugünkü ölçütlere göre yani Richter Ölçeğine göre 7.4 şiddetinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu dönemde Edirne Vilayeti’ne bağlı Gelibolu Sancağı’nda halkın büyük çoğunluğunu Rumlar oluşturuyordu. Bir miktar Müslüman, biraz Ermeni, Musevi ve Kıpti de vardı. Deprem 8 Ağustos 1912 gecesi Gelibolu’da şiddetli bir sarsıntı ile başlamış, saat 07.30’da hafifçe, 9 Ağustos 1912 günü saat 15.55’te şiddetli bir şekilde hissedilmişti. Kale-i Sultaniye Mutasarrıfı Rüştü Bey’e göre ise deprem Cuma günü saat 03.15’te olmuş, cami minareleri ile kagir binaların bir kısmı yıkılmış, Hükümet Konağı büyük hasar görmüştü. Doktor Yüzbaşı Sadi Bey’e göre deprem, gece saat 03.00’te olmuştu. Halk deprem sırasında kendini dışarı atmış, evlerin yıkıldığını, minare ve kilise kulelerinin devrildiğini ve insanların bu enkaz altında kaldığını bildirmektedir:

Seyahatimdeki, bu hususta bütün müşâhedâtım mezc edildiği takdirde sarsıntıların nev'inin “ufkî” olduğuna kendimde bir kanaat hasıl olmuştur. Benim de istinat ettiğim nokta elbette zelzele nuvis değildir. Çünkü nerede!... Şarköy, Mürefte’deki evlerin ekseriyetle tarz-ı inhidamı, Tekfurdağı, Gelibolu, Çanakkale’deki minarelerin, saat kulelerinin yıkıldığı, devrildiği tarz bu kanaatimi takviye ve te'yid ediyor.



Ayrıca Edirne ve Gelibolu’da un fabrikalarının bacaları yanarak kullanılamaz hale gelmişti. Gelibolu ve civarında 33, Kale-i Sultaniye’de (Çanakkale) 3 kişi hayatını kaybetmişti. Depremin etkilediği tüm deprem bölgesinde ise toplam 1.115 kişi yaşamını yitirmişti. Depremin Yaz mevsiminde ve hasat zamanı olması nedeniyle halkın büyük kısmı bağ ve bahçelerinde bulunuyordu. O nedenle can kaybı nispeten az olmuştu. Doktor Yüzbaşı Sadi Bey, ilk günde enkaz altında kalan ve sağ çıkarılan insanların bulunduğunu belirtmiş, koyun, keçi, köpek gibi enkaz altında kalan bazı hayvanlarında on-onbeş gün sonra canlı olarak kurtarıldığını söylemektedir. Doktor Yüzbaşı Sadi Bey, depremi söyle anlatmaktadır: “Muhterem karie ve karilerim bu son hareket-i arzın merkezi, vüs'ati ve şiddeti hakkında da epeyce garib rivayetler duymuşlardır. Bunların içinde pek gülünçleri de vardır. Kimisi Havra köyünü kimisi Mürefte'nin mahdud bir dairesini kimi de bilmem hangi münferid noktayı hareketin merkezi ittihaz ediyor. Zelzeleyi müteakib tetebbu'da bulunmak üzere bir de Romanyalı zelzele mütehassısı gelmiş ve merkezin “Mürselli” olduğunu söylemiş! Bizce bir mütehassıs böyle söz söylemez. Tekfur dağından Çanakkale’sine kadar olan o vasi mıntıkadaki tahribatı bizzat gezdim, gördüm. Bu müşahedatıma istinad ederek Marmara hareket-i arzının Tekfurdağları’nın oldukça imtidatlı bir mıntıkasını hareketin merkezi olarak kabul ediyorum. Bu mıntıka Tekfurdağı’ndan başlayarak Havra, Ganos, Mürefte, Şarköyü, Gelibolu ve Çanakkale’siyle bu kaza ve livalara tabi olan birçok köylerin heyeti umumiyesini şâmildir. Binaenaleyh merkez-i tezelzül mahdud bir köy bir kasaba olmayub ekseriyetle olduğu gibi adeta bir hat üzerinde vaki “merkez mıntıkası” halindedir. Sahası aşağıyukarı bir kıta-ı nakıs şeklindedir. Yalnız Mürefte, Şarköyü ve Ganos gibi yerlerde görülen ve daha fazla gibi farz olunan tahribatı yangınlarla başka avamilden ayırmak lâzımdır.”


Depremin tsunami yapmasından da korkulduğu anlaşılmaktadır. Doktor Yüzbaşı Sadi Bey, tsunami tehlikesini şöyle açıklamaktadır: Zelzelenin satmesi deniz sahilinden epeyce yere isabet ettiği halde “Tsunamis” denilen o korkunç dalgaları vücuda getiremedi. Yalnız buna temas eder bazı garib rivayetler vardır: İstanbul'da Fransızca olarak intişar eden Stamboul gazetesi “bir hadise-i tabiye” ser levhasıyla o günlerde şu fıkrayı ilan ediyordu. “Gece saat on birde Kadıköyü’nde, Mühürdar’da deniz pek mütemevvic idi. Nısfu’l leylden bir saat sonra sahile çarpan dalgalar kesretle yağmur yağmakta olduğu zehabını veriyordu. Halbuki bir katre bile yağmur yağmamıştı. Aynı zamanda şiddetli bir rüzgâr toz bulutları kaldırmakta idi. Saat ikide hareket-i arzdan takriben bir buçuk saat mukaddem hararet pek ziyade artmış ve denizde temevvücât fazlalaşarak bir hadise-i fevkaladenin karibul vuku olduğu anlaşılmakta bulunmuş idi. Denizdeki kaynaşma şiddetli hareket-i arzdan ancak yarım saat sonra sükun bulmuştur. Hareket-i arzdan az evvel ince bir kum yağmuru müşahede edilmiştir... Bu fıkradaki ihbaratın hemen kaffesi uydurmadır. Bu gibi hadisat-ı tabia zelzelelerin ef’aliyle katiyen münasebettar değildir. Bu hareket-i arzda saha-i tezelzül dahilinde çatlamış, yarılmış bir kaç yere de tesadüf edebiliriz. Mürefte, Şarköy köylerinde, dağlar arasındaki vadilerde yarım metre 30 santimetre genişliğinde 20-30 metre tulunda (uzunluğunda) bir çok yarıklar hasıl olmuştur. Lâkin bunların içinde bir tanesi vardır ki pek ziyade şayan-ı tezkârdır. Mürefte’ye tabi Kestanbulî ile Yenice köyleri arasında İstinyanoz’un Dişbudak Mevki tarlasında şark cihetinde takriben “400” metre tulunda “5” metre arzında ve “10” metre kadar derinliğinde yer yarılmıştır.

Deprem sonrasında halk hızla deprem bölgesinden göç etmeye başlamıştı. Mürefte ve Şarköy’de oturan halkın büyük kısmı sancak merkezi Gelibolu ile İstanbul’a göç etmiş adeta bu yerler ıssızlaşmıştı. Depremden kaçanlar için Basra torpidosu ve Başlangıç vapuru bölgeye gönderilmişti. Ayrıca yaralılar için de Etfal, Haseki, Kalahane, Beyoğlu Zükur ve Yedikule Rum Hastaneleri ayrılmıştı. Kısa sürede hastaneler yaralılarla dolmuştu. Deprem bölgesinde ekmek sıkıntısı baş göstermişti. İstanbul’dan ilk etapta Edremit vapuruyla 1.000 çuval un gönderilmişti. Ayrıca yiyecek içecek temini için de ilk etapta 100.000 Kuruş tahsisat çıkarılmıştı. Daha sonra Maliye Nezareti bölgeye 200.000 Kuruş daha tahsisat göndermişti.  Gelibolu Mutasarrıfı haberleşme için depremden zarar gören köylere bir adet santral ve dört adet telefon makinesi istemişti. Bu sırada telgraf direkleri yıkıldığı için bölgeden sağlıklı haber alınamıyordu. Buna karşılık vapur iskeleleri fazlaca zarar görmemişti. Tekirdağ, Gelibolu, Dedeağaç ve Karaağaç İskelelerine vapurlar yanaşabiliyordu. Deprem bölgesinde en önemli sorun asayişin ve güvenliğin sağlanmasıydı. Hükümet bölgeye sıkıyönetim ilan etmişti. Bölgeye bu amaçla jandarmalar gönderilmişti. Depremzedelerin mal ve canlarının güvenliği için bir bölük nizamiye askeri de yola çıkarılmıştı. Ayrıca Gelibolu Mutasarrıfı tarafından asayişin sağlanması için üç polis memurunun Gelibolu’ya gönderilmesi istenmişti.
Deprem bölgesinde önemli, bir sorun da su meselesidir. Temiz içme suyu sıkıntısı baş göstermişti. Doktor Yüzbaşı Sadi Bey bu konuda şunları yazmaktadır: “Mürefte ve Şarköy ile civar köylerinde birçok menbalar kurumuşdur. Hatta nefs-i Şarköy ve Mürefte de çeşmelerin çoğundan bizim ziyaretimiz gününe kadar sular henüz akmamıştı. Hareket esnasında güya Ganos’tan geçen bazı gemiler o anda denizin üzerinde vasi bir petrol tabakasının yayıldığını işa'a etmiş iseler de vuku bulan tahkikatında bunun da aslı olmadığı meydana çıkmıştır. Hele sıcak su menbaları ihdâs etmek hususunda biçare hareketzedelerde büyük bir inhimak vardır. Kimle konuşsanız filan veya falan yerde sıcak su kaynamıştır diye sizi iknaa çalışır. Oralardan tahkik ederseniz kuru bir rivayet bulursunuz. Bolayır'a gittiğimiz gün "9 Ağustos sabahı" bir zat bize şu hadiseyi anlatıyordu. Köylünün biri bir desti içinde kan gibi kırmızı bir su getirmiş hatta çarşı sokaklarına döküldüğünü gözleriyle görmüş imiş. Köylü bu suyu Bolayır’dan üç saat ötede Adilçeşme nam mahaldeki yeni zuhur eden bir menbadan doldurduğunu söylemiş! Bu kadar katiyetle söylenen bir rivayeti tahkik merakına düştüm. Lâkin söylenen zat köylüyü tanımadığı gibi Bolayırlıların hiç birinin de bu vakadan haberleri yokmuş!..
Suyun temini için Bahriye Nezareti görevlendirilmişti. Bahriye Nezareti de Gelibolu Liman İdaresine bu görevi vermişti. Suyolları büyük hasar görmüştü. Bir taraftan da suyollarının tamirine girişilmişti. Deprem bölgesindeki hasarın tespiti amacıyla bir taraftan hükümet yetkilileri diğer taraftan dini grupların liderleri (Ermeni, Rum, Yahudi ve Müslüman cemaat liderleri) çalışmalara başlamışlardı. Hükümetin izni çerçevesinde gazeteciler de bölgeye akın etmişlerdi. Yerli ve yabancı pek çok gazeteci Gelibolu ve Kale-i Sultaniye (Çanakkale)’ye gelmişti. Evkaf Nazırı Mehmet Fevzi Paşa deprem bölgesine gelmiş ve incelemelerde bulunmuştu. Pek çok evin yıkılması veya oturulamaz hale gelmesi barınma sorununu da beraberinde getirmişti. Gelibolu bölgesine ilk etapta 100 çadır gönderilebilmişti. Bir taraftan da halkın kendi barınma sorununu çözmek için harekete geçtiği görülmektedir. Hükümet bu amaçla halka yardımcı olmuş, ihtiyaç duyula inşaat malzemeleri hükümet tarafından bulunmuştu. Ayrıca Maydoslu (Eceabatlı)  inşaat ustalarının Gelibolu depremzedelerinin iskânı için hükümet tarafından görevlendirildiği görülmektedir. İskân için bulunan çözüm halkın civar yerlere dağılmadan eski yerleşim yerlerinin yakınlarına yeni yerleşim yerleri kurulması şeklinde olmuştu. Gelibolu, Evreşe, Şarköy, Ereğlice ve Araplı’da halk hemen eski yerlerinin yakınlarına iskân edilmişlerdi. Bu arada depremzedelere yardım için bir İane Komisyonu (Yardım Komisyonu) kurulmuştu. Fahri Başkanlığı’na da Şehzade Abdülmecit getirilmişti. Komisyona Ermeni Patrikhanesi ile Hahambaşılıktan da birer kişinin seçildiği görülmektedir. Komisyon Harbiye Nezareti’nin kendisine tahsis ettiği bir salonda çalışıyordu. İstanbul’daki Rum kadınlara da sokakta çiçek satarak depremzedelere yardım toplama ruhsatı verilmişti. Komisyon toplanan yardımları Edirne ve Kale-i Sultaniye’ye (Çanakkale) gönderiyordu. Yurtdışından da depremzedelere yardım geliyordu. Alman İmparatoru II. Wilhelm depremzedelere 10.000 Mark mali yardımda bulunmuş, ayrıca “Loreley” vapuru ile de yardım malzemeleri göndermişti. Gelibolu depremzedeleri için Almanya’da yaşayan bir hayırsever Berlin Sefaretine nakdi yardımda bulunmuştu. Mısır’da yayınlanan “Bars Egypt” gazetesi de depremzedelere para yardımı yapmıştı. Deprem sonrasında Gelibolu ve Çanakkale’de sıkıntı içinde bulunan halka vergi ve kredi konularında kolaylıklar sağlanmıştı. Balkan Savaşı öncesinde meydana gelen bu deprem Gelibolu ve Kale-i Sultaniye (Çanakkale)’de pek çok evin yıkılmasına, insanların aç kalmasına, bölgede bulunan askerlerin yiyeceksiz kalmasına sebep olmuştu. Bir de buna Balkan Savaşı ve savaş sırasındaki göçmenler eklenince sefalet hat safhaya çıkmıştı.

1912 depreminde Çanakkale’de bulunan konsolosluk binaları çok zarar görmüştü. Fransız konsolosluğu yıkılmıştı. Yunan konsolosluk binası neredeyse kullanılamaz hale gelmişti. Bölgeye gelen Fransız Illustration dergisi muhabiri Çanakkale ve Gelibolu’daki depremin hasarını gösteren fotoğrafları 1912 yılı Kasım ayında yayınlamıştır.1912 yılı depreminde Gelibolu Sancağında bulunan 6.699 binadan 2.890’ı yıkılmış ve 33 kişi hayatını kaybetmişti. Gelibolu şehir merkezinde 802, Bayır’da 307, Cedid’te 202, Fındıklı’da 92, Kavaklı’da 14, Cumaeli’de 27, Burhanlı’da 47, Pazarlı’da 38, Tayfur’da 5, Bergos’ta 47, Bolayır’da 257, Eksamil’de 104, Evreşe’de 174, Kavak’ta 150, Bayramiç(Piramiç)’te 161, Bollıca’da 75, Kilisalı’da 72, Şadıllı’da 51, Çokal’da 45, Kalealtı’da 17, Karaçalı’da 47 ve Muarız’da(Saroz) 25 bina yıkılmıştı. Hayatını kaybedenlerin 5’i Gelibolu, 8’i Cedid, 1’i Bayır, 2’si Cumaeli, 5’i Bolayır, 1’i Evreşe, 7’si Kavak, 2’si Çokal ve 2’si de Karaçalı’dandı.
Allah tekrarından korusun. 

Dr Mithat Atabay

Not: Bu ileti ile ilgili her türlü yorumlarınızı en altta bulunan "Yorum Gönder " kısmına yazarak bana iletebilirsiniz. Yönetici onayından sonra yayınlanacaktır. 


Copyright © Gelibolu Tarihi (Gallipoli History)
Site Tasarım Bahtiyar Ergün |